8 Mart 2013 Cuma

Blöfçünün Rehberi - Satranç



Giriş ve Genel Prensipler

Bu rehberden azami yarar sağlamanız için öncelikle satranç oyununun kurallarını bilmenizde fayda var.  Bu bir satranç yazısı olmadığından biz bu kurallara girmeyeceğiz. Siz yine de güvendiğiniz bir kişiden bu kuralları mutlaka sorup öğrenin. Özellikle "geçerken alma" ve rok kurallarını doğru anladığınıza emin olun. Aman dikkat edin, anlatan kişi bu yazıyı okumamış olsun!

Satranç blöfçüsü olmak bir yandan kolay, diğer yandan çok zordur çünkü satranç bir çok açıdan futbola benzer. Maçın herhangi bir anında tahtaya (ya da sahaya) baktığınızda kimin atak yaptığını ve kimin savunma durumunda olduğunu anlamak çoğu kez kolaydır (çoğu kez!) ancak gözünüzün önünde olup bitenin bütün inceliklerini anlamak epey deneyim ister. Ayrıca, bir yorumcu olaya "Aha topu dikip vurdular gol oldu." şeklinde yaklaşırken bir diğeri "1950'den beri tutulan istatistik veriye göre bu mesafelerden rüzgara karşı sol ayakla kullanılan atışların kaleyi bulma ihtimali yüzde üç civarında. Yani bu gol için 'bahar aylarının ilk mucizesi' diyebiliriz " yorumunu getirebilir. Elbette ikinci yorumcu daha çok satacaktır. Sonuç olarak ortaya her düzeyden "futbol otoritesi" çıktığı gibi, her düzeyden "satranç otoritesi" de vardır. Ne yani, bu kadar rahat atılıp-tutulabilecek bir mecranın boş kalacağını mı sanmıştınız? Çok safdilsiniz. Niye? Satranç yorumcusu musunuz?

Bu alanda başarılı olmak istiyorsanız altın kuralı bir an için bile aklınızdan çıkarmamalısınız: "Asla satranç oynama!"
Kimse bir futbol yorumcusunun önüne topu atıp "Haydi bakalım, madem bu kadar biliyorsun vur şu topa da görelim!" demez. Oysa satranç blöfçüsü için, bir anda elinde portatif bir satranç takımıyla peyda olan bir rakip tehlikesi her zaman mevcuttur.
Satranç kulübüne ya da kahvehaneye/caféye devam etmeye başlayan satranç heveslisi, oyunun kendinden önce jargonunu kapar ve kısa süre içinde iyi-kötü bir satranç blöfçüsüne dönüşür. Oysa aynı adam satranç tahtası başına oturduğunda, tecrübeli bir göz, daha adamın taşları tutma şeklinden satrançla ilgi düzeyini anlayabilir ve adamın notunu anında verir. Bu nedenle satranç oynamamak için sağlam bir bahaneniz olması hayati öneme sahiptir. Örneğin şu bahanenin çok işe yaradığı görülmüştür: "Yirmi yıl kadar önce oynadığım son satranç partisinde bir an kendimi kaybedip, ahşap satranç altlığını rakibe kolye yaptım!". Bu bahane, karşıdaki kişinin bilinçaltına "Aman diyeyim, bu adam tahtayı benim de kafama geçirir!" mesajını verir ve böylece çok etkilidir. Siz de buna benzer bir bahane bulun ve hep aynı bahaneyi kullanmaya dikkat edin çünkü çoğu satranççıda fil hafızası vardır ve ilk olarak onbeş yıl önce anlattığınız bir hikayeyi daha sonra farklı anlatırsanız yakayı ele vermeniz çok büyük ihtimaldir.

Blöfçünün satranç alanında sahtekarlığının ortaya çıkmaması hususunda işini zorlaştıran bir diğer olgu da rating (kuvvet derecesi) listeleridir. Resmi turnuvalara katılan bir satranççıya, en geç ikinci turnuva sonunda bir kuvvet derecesi verilir. Bu derece, rakiplerin rating ortalaması ve o rakiplere karşı alınan neticeler baz alınarak hesaplanır. Bu bilgi aslında kişinin özel hayatının en mahrem bölümünde saklanmalıdır ve bu bilgiyi açıklamak suç olmalıdır (çünkü bu veriye bakarak sizin aslında üç kağıtçının teki olduğunuz hemen anlaşılacaktır). Yazıktır, bu veri elan kamuya açıktır; çabucak bir Internet sorgusuyla bulunabilir. Satranç oynamama bahaneniz sağlamsa bu durum sizin için sorun teşkil etmeyecektir: "Yirmi yıldır oynamıyorum be adam! Ne ratingi?"
Size yönelen bu saldırıyı bir yol atlattıktan sonra, artık bu rating meselesi sizin elinizde bir silaha dönüşür ve söylediklerinizin doğruluğunu sınamaya kalkan cüretkar terbiyesize bu kez siz kahredici biçimde sorarsınız: "Ratinginiz kaç sizin?"
Bu soruya alacağınız yanıt önemlidir. Eğer duyduğunuz sayı 1800'ün altındaysa meydan sizindir. İstediğiniz gibi atıp tutabilirsiniz. 2000 üstü bir şey duyarsanız çok temkinli konuşmanızda fayda vardır. 2200 üstü bir şey duyarsanız muhtemelen sizin için bir yarı-tanrı sayılabilecek biriyle konuşuyorsunuzdur. Bu durumda onu dinleyin ve bol keseden sallamayı aklınızdan bile geçirmeyin. O adamın satrançtan ne kadar iyi anladığını anlamış olmanız da satranç bilginizin ortaya çıkması ve saygı uyandırmanız açısından yeterlidir. Yeri gelmişken: satrançta rating yanında bir de unvanlar vardır. Bu unvanlar belirli bir ratingi tutturmanın yanında, turnuvalarda alınan başarılara (normlara) göre verilir. Kabaca rating > 2500 durumu bir büyük ustayı (Grand Master (GM). Siz de bir büyükustadan söz ederken "ge me" demelisiniz) tarif eder. rating > 2400 uluslarası usta, rating > 2300 ise FIDE ustasına denk bir oyun gücünü anlatır. (FIDE: Uluslararası Satranç Federasyonu. Siz her zaman "Fédération Internationale des Échecs " , "federasyon enternasyonal dez eşek" şeklindeki fransızca açılımını kullanın ve eşekle ilgili şakalar yapmaya çalışanlara çok pis aşağılayıcı bakışlar fırlatın. Sloganı da "Gens una sumus" yani "biz bir aileyiz". Söylemeye gerek yok ama, siz "Gens una sumus" formunu tercih edeceksiniz ve anlamını soran olursa yanıt olarak imalı imalı gülümseyeceksiniz.)
FIDE'nin rating sistemi, "elo" olarak anılır (bu sistemi Arpad Elo isimli bir profesör ortaya atmıştır. Bu ismi ezberleyin). Bunun yanında yerel federasyonlar da kendi rating sistemlerini kullanırlar. Bizdeki yerel ratinge UKD (ulusal kuvvet derecesi) denilir. Genellikle elo öncelikli tutulur. Bu yüzden rating sorusunu "Elo'n kaç?" şeklinde sormak da iyidir.

Satranç camiası üyeleri genellikle birbirlerini -çoğunlukla ismen dahi olsa- tanırlar. Size "Şu kişiyi tanıyor musun?", "Bu kişiyi tanıyor musun?" soruları mutlaka yönelecektir. Bu durumda yapmanız gereken "Ben onları tanımam ama onlar beni tanır!" demektir. Böylesi bir ego patlaması sizin mahir bir satranççı olduğunuz konusunda tüm şüpheleri silecek ve herkesi ikna etmeye yetecektir.

Blöf yaparken dikkat edilecek bir diğer husus: Asla doğrudan hamle söylemeyin. "Af3 oynasa iyiymiş." derseniz kesin bir ifadede bulunmuş ve bir tartışmaya zemin hazırlamış olursunuz çünkü söylediğiniz her hamle analiz edilerek iyi ya da kötü olduğu bulunabilir. Siz satranççı olmadığınıza göre muhtemelen kötü bir hamle söyleyeceksiniz. Ayrıca, siz mutlak otoritesiniz. Kimse sizle tartışmaya cesaret edememelidir. Bu nedenle mutlaka muğlak ve soyut konuşmaya dikkat edin. "Af3 oynasa.." yerine "At hangarda duruyor. Artık bir yerden o atı oyuna sokması lazım!" dediğinizde hem satranç bilginizi tüm ağırlığıyla ortaya koymuş olursunuz, hem de kimse çıkıp "yok ağabey, atı oyuna sokmaya gerek yok!" diyemez.

Hitap tarzı da ayrı önem arz eder: Zayıf satranççı olduğunu sezdiğiniz birine, yaşı kaç olursa olsun mutlaka "genç" diye hitap etmelisiniz. Yapılan bir yoruma karşı "Şimdi genç, ..." diye başlamak kahredicidir.

"Üçkağıtçı" filminden bir kare.

Gerekli Kavramlar ve Jargon:

1. Geçerken Alma: "en passant" şeklinde yazıp (kısaltması "e.p.") "an pasan" şeklinde okuyacaksınız. Zinhar "geçerken alma" demeyeceksiniz ve yanlış yerde kullanmamak için ne olduğunu biliyor olmalısınız. Bir kez kavrandıktan sonra her türlü muğlak ve şiirsel ifade içinde gideri vardır ve süksesi büyüktür. Örneğin: "Bulutlar en passant damlatıp gittiler/ Susuzuz yine."

2. Taş Değişmek: Rakipten bir taş alırken, karşılığında bir taşınızı vermek. "taş değişmek" çok yerinde ancak çok amatörce bir ifadedir. Siz her zaman "taş kesmek" diyeceksiniz. Örnek: "Hmm. Beyaz filleri niye kestiler ki durup dururken?". "Taş kesmek" alternatifi olarak "kırışmak" ve "tokuşmak" da kullanılabilir.

3. Oyunun evreleri: Bir satranç partisi genellikle üç evreden oluşur: Açılış, oyunortası ve oyunsonu. Açılış taşların oyuna girdiği evredir. Oyunortası, çeşitli manevraların yapıldığı, karşılıklı olarak kılıçların çekildiği bölümü, oyun sonu ise taşların kesilip, oyunun nihayete yaklaştığı evreyi anlatır.
Satrançta istisnaı olmayan tek prensip, her prensibin istisnaı olduğudur. (Örneğin hemen her durumda açılışta aynı taşla birden fazla hamle yapmak iyi değildir ancak bazı durumlarda aynı taşla dolaşıp durmak en iyi seçenek de olabilir.) Bir çok oyunda daha açılış evresinde taşlar kesilip, oyunortası atlanarak oyunsonuna geçildiği gibi, bir çok başka oyun da oyunortasında bir mat konumuyla bitebilir.

4. Feda: En can alıcı kavramlardan biri. Bir amaç uğruna, görece yüksek değerli bir taşı, düşük değerli bir rakip taşla kırışmak ya da bedava vermek. Örneğin filinizi rakibin piyonuyla değişiyorsanız "filinizi feda etmiş" olursunuz. Kaleyi fil ya da atla kırışmaya ise "kalite fedası" denilir. Ancak gerçek bir satranççı -sizi kastetmiyorum- asla "feda yapmak" demez. En çok kullanılan fiiller çakmak, vurmak, geçirmek ve patlatmaktır. Örnek: "Kalite patlatırsa parti bitiyor (~kazanıyor)." ya da "atı patlatmak için daha ne bekliyor?". Bu ifadeleri, baktığınızda hiç bir şey anlamadığınız ve karşınızdakinin de anlamadığına kanaat getirdiğiniz konumlarda kullanmak bilhassa faydalıdır.

5. Tahtanın Bölümleri:
a. Merkez. Tahtanın ortasındaki dört kare. "Merkez hakimiyeti" kavramında geçer, bunun dışında sizin için pratik bir önemi yoktur. Bir oyunun açılış evresine bakıyorsanız "merkez hakimiyeti" ya da merkezde piyon yoksa "uzaktan merkez kontrolü" diyeceksiniz ve susacak, uzatmayacaksınız.

b. Şah Kanadı ve Vezir Kanadı: Adları üstlerinde. Başlangıçta tahtanın beyaza göre sağ ve siyaha göre sol yarısı şah kanadı, diğeri vezir kanadıdır. Taraflardan birinin, bir kanatta saldırmakta olduğunu olur da fark edebilirseniz, mutlaka "rakip kanattan geliyor, merkezden yarma yapmak lazım." cümlesini kurmalısınız.

6. Açık konum versus kapalı konum:
Konum karşılıklı piyonlarla kilitlenmişse "Fili hemen rakibin atıyla tokuşması lazım.", kilitlenmemişse "Fili iyi. Fili kırışmaması lazım." deyin. Gerisini bilmenize gerek yok.

7. Ters Renkli Filler:
Siz daima "aksi suratlı filler" olarak anın. Her iki tarafın birer fili kalmış ve bu fillerin biri beyaz, diğeri siyah karelerdeyse oyunsonunda konum çoğu durumda eşit olacaktır. Buna bağlı olarak "Adam saldırıyor ama aksi suratlı fillere de kaldı. Mat olmasa bile oyunsonunda berabere (ya da "rémi") cepte." cümlesi işinizi görecektir.

Bunların haricinde, zaten gayet iyi kavradığınız gibi, bir kavramın argo karşılığı varsa mutlaka onu kullanmalısınız. Örneğin at bir kareye gitmez, "o kareye oturur". Oyuncular taşı boşa koymaz, "taş uyur". Rakip yenilmez, "zımbalanır". Parti terk edilmez, "dökülür". Taş düşmez, "bade olur". Yıldırım (hızlı parti) oynanmaz, "demet atılır". Tuvalette büyük ihtiyaç giderilmez, "büyük rok yapılır". Başka bir çok örnek de mevcut olmakla beraber, amacımız kafanızı gereksiz bilgiyle doldurmak değildir ve bu kadarı size yetecektir. İsterseniz burada kendi yaratıcılığınızı da devreye sokabilirsiniz.

Bu basit kurallar iyi kavrandıktan sonra, kendinizi üstat satranççı olarak satmamanız için hiç bir neden yoktur.

Önemli Kişiler:

Bir kaç isim yeterlidir. "Tal'in beyazlarla oynadığı benzer bir parti vardı" ve benzer cümlelerde özne olarak gereklidirler.

Dünyada:

Tarihte: Aleksandr Alekhin, José Raul Capablanca, GM Mikail Tal, GM Robert Fischer.

Günümüzde: GM Gary Kasparov, GM Anatoli Karpov, GM Magnus Carlsen, GM Visvanatan Anand, GM Vasili Ivanchuk, GM Hikaru Nakamura.

Ülkemizde:
GM Suat Atalık, GM Barış Esen, GM Kıvanç Haznedaroğlu, GM Mustafa Yılmaz, GM Emre Can

Bilinmesi Gereken Bir Kaç Açılış ve Devamyolu Adı:

Sicilya (Dragon, Najdorf, Scheveningen, Pelikan devamyolları), İspanyol, Rus, İtalyan, Şah Gambiti, Caro-Kann, Fransız, Vezir Gambiti, Şah-Hint, Vezir-Hint.

Ayrıca, bazı devamyollarının birden fazla ismi olduğunu bilmek size artı puan kazandıracaktır.
Örneğin Pelikan ve Sveşnikov aynı devamyolunun, Rus ve Petrov ile İspanyol ve Ruy Lopez, aynı açılışların farklı isimleridir.
Biri "Rus açılışı" dediğinde, açılıştan bahsederken "Petrov" demek sizin ne denli büyük bir üstad olduğunuzu cümle aleme ilan etmek demektir.