Satrançta Şans Faktörü ve Kazanmanın Yolları
Altın Kural Bir: Usta her zaman şanslıdır.
"Birçok kişi, satrançta şans faktörünün olmadığından söz eder. Bunlar gereksiz sözlerdir çünkü satrançta şans vardır ve çok belirleyici bir unsurdur."
Satrançtaki şans, "şans eseri kazanmak" değil, "şans eseri kaybetmek" şeklinde tecelli eder. Bu husus bir yol idrak edildikten sonra, bahsin geri kalanı hakkında etraflı fikir sahibi olmak hayli kolay olacak.
TDK web sitesine "şans nedir?" diye sual ettiğimizde "Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek." cevabını alıyoruz. Buradaki anahtar kelam "mantıkla açıklanamayan" ve "rastlantısal". Elbette satrançta - zarla oynanan ve memleketimizde "zartranç" tabir edilen bir satranç varyantı mevcut olsa da - zar yok lakin oyuncular insan. İnsan zaman ve mekanın sınırları kadar hür ve hürriyeti nispetinde hata yapmaya mütemayil.
Esasen biraz tefekkür ettiğimiz vakit, "rastlantısal" vak'aların da mantıkla basit izahları olduğunu lakin bu fasıl izahların, ilim eksikliğinden mütevellit akla tez gelmediğini tespit edeceğimiz aşikar.
Misal, bir tatil beldesinde çok eski bir üniversite arkadaşınıza tesadüf edebilir ve ziyadesiyle şaşırabilirsiniz. Oysa o kişi okuldan arkadaşınız olduğuna göre muhtemelen hem meslektaşınız hem de benzer zevkleriniz var ve aynı tarihlerde tatile çıkmanız da çok şaşırtıcı değil. Ardında yatan ahvalin nazari ve ameli cenahlardan teferruatlı tetkiki neticesi, fevkalade şaşırtıcı intiba arz eden kimi vak'anın, haddizatında ne kadar sarih esbaba sahip olduğu sarahaten müşahade edilebilir.
Satrançta "şans eseri kazanmak", ancak "çok karışık bir varyantın sonuna kadar hesaplanmasının pratikte mümkün olmadığı durumlarda bir hamleyi diğerine tercih edip kazanmak" gibi bir kaç istisnai durum dışında pek görülen şey değil ama "şans eseri kaybetmek" sıkça görülür. Burada altın kural iki geçerlidir:
Altın Kural İki: Sağlam bir adamın satrançta yenildiği görülmemiştir.
Sözün aslı şudur: "Bunca yıldır oynuyoruz, bir sağlam adam yenemedik!"
O koskoca kuvvetli, mahir ve cevval rakibiniz, sizin gibi bir kekliğe durup dururken yenilecek değildir ya! Muhakkak bir nedeni vardır: Karıyla-kocayla kavga edilmiştir, zaten onun dırdırı yüzünden çok içilmiştir, gece uyku yalan olmuştur, kahvaltı edilememiştir, işe geç kalınmıştır, gaddar patrondan fırça yenilmiştir, mesaiden geç çıkılmıştır, halk otobüsü çamur sıçratmıştır (bu bahane "halk otobüsü" iledir. "belediye otobüsü" versiyonu hiç kayda geçmemiştir) , yorgunluk, sinir, üzüntü, sevinç, doğum günü, cenaze, okul, vize, final, zaten ilaçlar uyku yapıyordur, doktora danışmanını ara ki bulasındır, ah gençlik günleri nerededir, o varyantta çıkan yeniliğin olduğu veritabanı güncellemesi bozuk çıkmıştır (bunun arkaik versiyonu da "Informator'un o sayfası yırtıktı hocam"dır), kan şekeri düşmüştür, gastriti azmıştır, falandır, filandır.
["Satrançta yenilme bahaneleri" bir çok sohbetin konusu olmuştur ve burada incelemek bu yazının boyutlarını aşar. Yine de, gerçekten işe yarayan ve dünya üstünde ses bulduğu andan bu yana refüte edilemeyen tek bahane "Yanlış oynuyorsun, bizi de yanlış oynatıyorsun!"dur. Sadece bu bahane işe yarar. Diğer bahanelerin tümü, salt rakibin egosunu biraz daha şişirir.]
Anlaşıldığı gibi, insan egosu kaybetmeyi kabullenemiyor ve bu olguyu mutlaka başka sözcüklerle ifade ederek gerçekliğiyle yüzleşmekten kaçınmaya çalışıyor. Satranççı egosu hem sizin bu yazıyı okumaya başlama nedeniniz, hem de kazanca giden altın yol. Satranç oyununda kazanmak istiyorsunuz. Egonuz, size zafer kazanmanızı, rakibinizi sefil bir böcek gibi ezip geçmenizi söylüyor. Böylece altın yoldaki altın kapılardan ilkini açan altın anahtara ulaşıyoruz: İnsan psikolojisi.
Bu öğretiden feyz alabilmek için iki suali kendi açınızdan cevaplamanız iktiza ediyor. İşbu suallere verilecek cevaplar, evvela müdafaa-i ruhi-i şahsiniz, saniyen rakiplerin tahlil-i halet-i ruhiyesinde isabet cihetinden bilhassa ehemmiyet arz ediyor:
1. Nasıl biriyim?
Ne kadar hırslısınız? Çabuk sinirleniyor musunuz? Olaylara nesnel bakabiliyor musunuz? Psikolojik sorunlarınız neler ("Benim psikolojik sorunum yok elhamdülillah" demeyin. Mutlaka vardır da siz bilmiyorsunuzdur.) ? Takıntılarınız var mı? Uğurlu addettiğiniz eşya var mı? Baskı altında karar verirken sık hata yapıyor musunuz? Sağlığınız nasıl? Saldırganlığa eğilimli misiniz? Kronik bir rahatsızlığınız ya da sürekli kullandığınız ilaçlar var mı? Yaşamınızda mutlu musunuz? Ailenizle ya da başkalarıyla sorunlarınız var mı?
Bu soruları boş bir kağıda teker teker yazıp, altlarına da -dürüstçe- yanıtları yazın. (Ne yazık ki "Olaylara nesnel bakabiliyor musunuz?" sorusuna verilecek "evet" ya da "hayır" yanıtları, aslında sorunun doğru yanıtı hakkında belirleyici ve açıklayıcı olamayacak. Bir düşünün bakalım, neden?)
Yazdıklarınızın bazılarının değiştirilebileceğini veya düzeltilebileceğini, diğerlerinin ise değiştirilemeyeceğini göreceksiniz. Eski bir duaya göre akıl, bu değiştirilebilecek şeylerle değiştirilemeyecek şeyleri birbirinden ayırt edebilme yeteneği.
Düzgün satranç oynayabilmek için kafanın rahat olması gerektiği genel olarak doğrudur. Örneğin o maçı kaybettiğiniz gün gerçekten eşinizle kavga etmiş olabilirsiniz. Bu elbette performansınızı etkileyecektir. Münakaşa potansiyeli olan zamanlarda mümkünse turnuva oynamamak ya da bu süre zarfında tartışma çıkmaması için önlem almak en iyisidir. Bunlar tabii misal kabilinden ve sizin için işe yarayabilecek çözümü de yine sizin kişiliğiniz belirliyor. Vakıa, bu misaldeki aksiliği bertaraf edebilmek için en tesirli yolun da peşinen, hiç evlenmemek olduğu aşikar. Bu da bizi ikinci ve üçüncü suallere getiriyor:
2. Ne istiyorum?
Satrançta kazanmak. Bunu biliyoruz. Ayrıca mutlu bir evlilik? Mutlu bir bekarlık? Bol para? Huzur? Heyecan? Tutku?
3. İstediklerim için neleri feda etmeye hazırım?
Üstteki soruya farazi bir yanıt: "Gasparov gibin şahmat gediş yapam, cebimde çil çil gızıllar ola, arvadımın gözleri hurilere, dudaxları meleklere oxşaya."
Gerçeği bedel belirler: Kasparov gibi satranç oynayabilmek için ne bedel ödemeliyim ve o bedelin karşılığı bende var mı? Örneğin kendime bakıyorum ve yaşımın artık bırak Kasparov'u, GM olmak için bile geç olduğunu düşünüyorum. Benle GM unvanı arasında duran şey yalnız ve yalnız bu düşünce, çünkü böyle düşündüğüm sürece GM olmak için hiç bir çaba sarf etmemeye devam ederim ve gün gelip arkaya baktığımda "düşüncemde haklı olduğumu" görürüm çünkü GM olamamışımdır!
Demek ki bu süreç içinde asıl bedel, düşünceyi değiştirebilmek için ödeniyor. Düşüncemi değiştirsem, düzenli satranç çalışabilmek için yaşamımın geri kalanının neredeyse tamamını feda etmem gerekecekti. Böylece, bu bedeli ödememek için fikrimi değiştirmekten kaçındım ve GM olamıyorum. Üstelik daha Kasparov'da kaldık; isteklerin sonraki bölümlerine geçemedik bile. Satrancın çok zaman istiyor olduğunu düşünmem bağlayıcı. Üstelik, kenardan satranç hakkında ahkam kesmek de en az oynamak kadar zevkli.
Sizin kişiliğiniz, istekleriniz, öncelikleriniz ve bunlar için vermeye hazır olduklarınız/olmadıklarınız mutlaka çok daha değişik olacaktır. İstekleriniz konusunda kendinizle uzlaşın. Dünya şampiyonasının muhayyilenizdeki mevki-i alini muhafazasında zarar yoktur ama evvela hedeflerinize vasıl olmak için kafi zaman ve maddi vasıtaya sahip olduğunuzdan emin olmak kaydıyla. Misal, 50 yaşında bir yandan haftada altı gün mesai yapıp, bir yandan da çocuk büyütüyorsanız, "hafta sonu turnuvasında ilk üçe girip amortiyi kurtarmak" sizin gibi bir zat için makul bir hedef teşkil edebilir, hatta bu hedef yılda bir-iki kez tutabilirse sizi ziyadesiyle mesut eder.
Diğer yandan, varoluş amacı kazanmak olan ve bunun için gerekli vakit, irade ve enerjiye gerçek bir mücadele insanıysanız, bu yazının devamı özellikle sizin için.
Altın Kural Üç: Kendini rakipten ve rakibi kendinden iyi tanımak hedefe uçan ok gibidir.
İnsanlar arasında oynanan satranç tamamen psikoloji üstüne kurulu bir oyundur ve her satranççının, insan doğası hakkında fikir sahibi olması elzemdir -ki kendi eksiklerini kapatabilsin ve rakibinin eksiklerine odaklanarak, onu kaplanın ceylanı devirdiği gibi yere çalabilsin. Karşınızda ruhen çırılçıplak duran bir rakipten daha şanssızı yoktur. O şüphesiz baştan kaybetmiş sayılır, ancak belirli bir sıkıntısı olduğunu bildiğiniz rakibe, masa başında ne yapabilirsiniz de kazanç şanslarını azaltabilirsiniz ki?
Altın Kural Dört: Turnuva satrancı iki aşamalı bir oyundur.
Rekabete dayalı bir çok sair disiplinlere ait müsabakalarda olduğu gibi satrançta da, rakibin belli olması ile karşılaşmanın başlaması arasında bir süre var. Hızlı satranç ya da yıldırım turnuvalarında bu süre dakikalarla sınırlı olabileceği gibi, pek çok durumda sonraki tura ait eşlendirmeler hemen tur sonrasında belli olur ve turnuvada her gün bir tur oynandığını var sayarsak, bu size hazırlık için en az yarım gün verir. Her durumda, maç aslında eşlendirmeler belli olduğu anda başlar. Tur vakti geldiğinde masa başına oturulup siyahlar saati çalıştırdığında hazırlık aşaması sona erer ve vuruşma aşamasına geçilir. İmdi iki hasım için maharetlerini ortaya dökmek ve sefil rakibi satranç tahtasına gömmek zamanı ama devam etmeden önce, hazırlık aşamasını daha yakından inceleyelim.
Altın Kural Beş: Exitus acta probat.
İlk kuralı anımsayalım: "Usta her zaman şanslıdır" ve şansı da büyük ölçüde, eşlendirmelerin belli olmasıyla maçın başlaması arasındaki süreye yayılan hazırlık aşaması belirler. Oyuncularda ekseriyetle bu merhaleye lüzum hasıl olan itinayı göstermeme temayülü müşahade edilir, halbuki bu merhale asgari oyunun kendi kadar, belki daha da ziyade misliyle ehemmiyet arz eder.
Hazırlığı iki ayrı katmanda inceliyoruz:
1. Kısa vadeli hazırlık. Yakın gelecekte (çoğunlukla ertesi sabah) karşılaşılacak rakibi mercek altına alan çalışmaları kapsıyor.
2. Orta ve uzun vadeli hazırlık. Turnuva öncesinde ya da herhangi bir başka zamanda, muhtemel rakiplerle ilgili her türlü bilginin toplanıp sınıflandırılması çalışmalarını kapsıyor.
Günümüzde her şey veritabanlarında. Siz, beyazlarla önünüze gelene Stonewall Atak, Trompovski, Colle ya da Şah-Hint Atak türü "çaya-çorbaya limon" bir açılış repertuvarını dayayıp gül gibi geçinip gidiyor, arada bildiğiniz bir tema denk geldiğinde kuvvetli sayılabilecek oyunculardan yarım ya da bir puanlar koparabiliyor ve teorideki gelişmeler ile rakipleri takip etmiyor olabilirsiniz ancak belirli bir oyun düzeyinin üstünde (hatta altında) hemen herkesin, tüm muhtemel rakiplerini günü gününe takip ettiklerini göreceksiniz. Bilgisayar ve Internet, satrancın romantik tarafını silkeleyip atmış durumda. Önce ajurne tarihe karıştı, akabinde satranç çalışma biçimleri evrildi. Çok değil, daha yirmi yıl kadar önce yapılan hummalı ajurne analizleri de, bir FM'nin bir maçını izleyebilmek için kent içinde yirmi kilometre gidilip dönülen yollar da, hakemden notasyon kağıtlarını alıp ertesi günkü rakibinin açılış repertuvarını kestirmeye çalışarak hazırlık yapmaya uğraşmak da artık tarih oldular. Günümüzde evden hiç çıkmadan satranç çalışmak ve görece kuvvetli oyuncularla kapışmak mümkün. Bu durumun, satrancın içtimai tarafını baltalıyor olduğu aşikar. Heyhat. Yine de bu şerait, istediğimiz oyuncu hakkında hayli teferruatlı havadis cem edebilmemizi de mümkün -ve artık zaruri- kılıyor.
Rakibin mümkün mertebe her şeyini bilmek elzem. Bir üst maddeyle bir arada incelediğimizde, bir çok satranç partisinin sonucunun, aslında ikinci aşamaya geçmeden, henüz hazırlık safhasındayken hemen hemen kesin bir garanti altına alınmasına dair çaba, çalışmanızın eksenini teşkil etmeli. Öyle ki, rakip masada ancak "şans eseri" elinizden kurtulabilsin. Bunun için izleyeceğiniz yöntemler, kişilik yapınıza ve kazanmak için feda edebileceklerinize göre çeşit çeşit olabilir. Orta vadeli hazırlık sırasında mutlaka yapılması gerekenler şunlar: Turnuvaya katılan oyuncuların listesini önceden edinin ve özellikle muhtemel rakiplerinizin oyunlarını inceleyin. Hangi sistemleri seviyor, hangi konumlarda rahat oynuyor, hangi zamanlarda performansı zirveye çıkıyorsa, o zaman ve zeminin zıddını yaratmak için elinizden geleni ardınıza koymayın. Esasen, ideal olarak turnuvaya katılan tüm oyuncuları incelemek güzeldir, ancak pratikte bu her zaman mümkün olamayacağı için, en azından başlangıçta, muhtemel rakiplere hazırlanmak kafidir.
Bu hazırlık sırasında en fazla sorunu sıklıkla açılış değiştiren oyuncular çıkarır. Siz de uzun vadeli hazırlığınız sırasında alternatifli bir açılış repertuvarı hazırlamaya dikkat edin. Bunun yararını kısa ve orta vadeli çalışmalarınızda çok göreceksiniz. Muhtemel rakibiniz belirli bir sisteme sadık bir oyuncuysa, bir çok durumda daha maç başlamadan repertuvarında bulunabilecek bir "delik", size sonucu peşinen garanti edebilir. Elbet bunlar tüm satranççıların yapması gerekenler. Bir de, ancak bazı istidatlı oyuncuların muvaffak olabilecekleri daha ince hazırlıklar vardır ki neticesinde rakip daha ne olduğunu anlayamadan maçı kaybeder; hatta çoğu zaman maçtan sonra dahi, neden ve nasıl kaybettiğini anlamakta güçlük çeker. Bu tür hazırlık yöntemleri kuşaklardır ustadan öğrenciye sözlü olarak aktarılır ve böyle olması en uygunu. Yine de bu yöntemlerin ana hatlarını açıklamakta bir sakınca yok. Yine bir örnek üstünden gidelim: Zaman içinde fark ettiniz ki, bir rakibiniz maçtan önce kısa bir yürüyüş yaptığında daha iyi sonuçlar elde ediyor. Bu durumda yapmanız gereken, basitçe rakibin o yürüyüşü yapmamasını sağlamaktır. Bu anaç için kullanılan ileri manipülasyon teknikleri var ve bunlar ancak öğrencinin "yola girmeye" uygun olduğu usta tarafından anlaşıldıktan sonra, öğrenciye aktarılır.
Bu yazının içeriği elbette böyle etraflı bir konuyu incelemek için yeterli olmasa da, ana fikri aktarabilmek için yeterli olduğunu umarım. Rakibin şanssızlığının önünü açın, gerisi gelecektir!
0 yorum:
Yorum Gönder